Güverteden bakıyorum da, gün ışımaya başlamış yine... Başımızın üstünde dönüp duran aç martıların kanat çırpa çırpa ötüşleri bizi biraz kendimize getirmiştir umarım. Ne diyordum, bizim Adalar! Buram buram yasemin kokan rengarenk tarlalarda koşturup gönlünce vakit geçiresi gelir insanın oralarda. Öyle bir huzur ki, yorulana kadar koşuşturmak, bal yapmak için o çiçekten bu çiçeğe uçuşup duran bal arılarını ve arada esip zayıf yaprakları saplarından koparıp yere düşüren mevsim rüzgarlarının tatlı hışırtılarını dinlemek, dolu dolu buğday başaklarına elini sürüp sonra o muazzam aromanın kokusunu içine çekmek ister insan. Çorak toprakları, sarp yamaçları yok mudur, vardır elbet lakin gürül gürül akmasa da kendi halinde akıp giden ırmaklarıyla, ırmakların iki yanında, tepeliklerin yamaçlarına kurulmuş o ücra köylerdeki güler yüzlü insanlarıyla yaşanılası yerlerdir oralar. Eminim seveceksin.
Hava biraz rüzgarlı, doğru söylüyorsun. Gün batımı tarafından hızla gelen mavnaların oluşturduğu dalgalar da eklenince... Balıkçı teknelerini, haydi onları geçtim, bir sıkımlık canı olan o kayıkları düşünsene, acaba nasıl göğüs geriyorlardır bu dalgalara, bu rüzgarlı havaya... Belki de hava şöyle böyle bozmaya başlayınca kıyıya yakın olanlar ufak ufak geri döner, açıktakiler ise iskeleye doğru yollanır. Canın tatlılığından değil elbet, cananın tatlılığındandır bu tedbirler... Çok görmeyelim.
Mart ayında ufaktan ufaktan gelip, Nisan başlarında artık o edalı misafir hallerinden çıkan canım ilkbahar buralarda öyle gösterir ki yüzünü! Kasımpatılar, sarı katırtırnakları, sümbüller, papatyalar o ahenkli renkleriyle uçsuz bucaksız araziler boyunca salınır, durur. Sonra kış uykusundan uyanan envai çeşit sürüngenle birlikte alaca renkte yaban tavşanları, dağ tavukları, dili dışarda tırıs tırıs arazileri dolaşıp bir şeyler arayan tilkiler; sonra ahenkli bir iki darbeyle ağaçta istediği oyuğu nihayet açan ağaçkakanlar, sincaplar ve yol yorgunu kuşlarla birlikte buralar cıvıl cıvıl olur. Sonra koyunlar kuzular, otlar yeşerir, insan bir nefes üstüne bir nefes daha almak ister. İşte öyle bir yerdir burası.
Huzur mu? Kallavisi buradadır! O kadar sakindir ki buralar, sorma gitsin! İnsan bu saydıklarımın içinde o kadar huzurla dolar ki, en azılısından haydudu getirip koyalım şu dağlardaki derme çatma kulübelerin birine, iki ayda sütten çıkmış ak kaşık misali tertemiz olur. Elini gözüne siper et de bak şuraya, işte şurası, bayraklı kalenin arka tarafındaki tepeliktedir o evler. Bunların çoğu toprak sıvalı evlerdir, kiminin düz damlı bir ahırı ve taşlı avlusunda yıllanmış bir tulumbası da olur. Arada bir otuz kırk koyunlu bir çoban, at sırtında bir avcı veya oradan oraya sürüklenen berduşlar gelip geçer önünden... Güzeldir oralar, havası temizdir. İnsan ancak huzurlu olursa mutlu olur, değil mi?
İneriz birazdan, hazırlanmaya başla sen. Ben dalgaların kokusunu biraz daha çekeyim içime. Denizin berraklaştığı o sığ kayalıklardaki minik yengeçleri gördüğümü düşünüp biraz daha gülümseyeyim. Tuz kokulu yosunlar, kayalara vurmuş denizanaları ve suların çekilmesiyle sığda kalmış bir kayaya yapışmış midyeler için denizi bir kez daha selamlayayım.
Sonra da sonsuz hayatlarımıza geri dönelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder